11 Ekim 2015 Pazar

Göçebeler

günümüzde de benzer şekilde örnekleri bulunan, genellikle hayvancılığa dayalı bir yaşam süren, yazın yaylalarda, kışın da genellikle korunaklı çadırlarda yaşayan, sabit ikametgahı bulunmayan insan, insan topluluğu. 

aslında kökenleri çok çok eskiye, m.ö. 5000'li yıllardaki avrasya steplerindeki ve yaylalarındaki davar güdücü kavimlere dayanmaktadır. 

genellikle savaşçı yapıdalardı, başlarında aristokrat diyebileceğimiz klişiler de bulunabilirdi ve zaman zaman konfederasyon olarak adlandırılan yapılar ile birbirlerine bağlanır, güç paylaşımı ve birleşimi yaparlardı. 

bu yapılar, genellikle et haricinde (zaman zaman hayvansal diğer yan ürünler, kürk, deri vs.) yerleşik kavimlere bağımlı durumdaydı. aynı şekilde yerleşik kavimler de, tarım dışı beslenme kaynağı olarak ete ihtiyaç duyuyordu. bu karşılıklı gereksinimler, aralarında bir ticaret oluşmasını sağlıyordu. 

bu ticaret bir şekilde aksadığında, göçebe kavimler ihtiyaçlarını zorla gidermek için yerleşik devletler veya oluşumlar ile savaşmaktan kaçınmıyordu. 

(burada bölüyorum, ikinci dünya savaşı öncesinde, diğer ülkeler gibi hammadde zenginliği bulunmayan japonya-italya-almanya grubunun saldırgan tavırları da bu göçebe kavimlerin ihtiyaçlarını zorla gidermesi durumuna benzemiyor mu?) 

şimdi, ta mezopotamya uygarlıklarından başlayıp, roma dönemine kadar sürekli olarak bir iki kutuplu dünya görüyoruz. biri göçebe kavimler (savaşçı aristokrasi), diğeri ise yerleşik yaşama geçmiş kitle (zanaatkarlar, köylüler, krallar, zamanla din adamları vs.). bu karşıtlık, bir şekilde o zamanların en büyük etkileşimi olmuş, hem uluslararası diplomasinin oluşumuna katkı sağlamış, hem de yerleşik uygarlıklarda üretilen kültürün ve değerlerin, göçebe kavimlere aktarımını hızlandırmıştır. 

işte, basit şekilde göçebe dediğimiz, davar güdücü, hayvan yetiştirici kavimler olarak adlandırılan bu kitle aslında uygarlığın oluşumundaki iki temel oluşumdan biri oluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder