vatan borcudur.
dil, bir milletin hayat damarıdır. dil yaşadığı sürece millet varlığını sürdürebilir.
anadolu'da hititler, frigler, asurlular vs. onlarca kavim varolmuş, ancak bugün varlıklarını taşıyamamışlardır. dillerinin ölmesidir aslolan, buhar olmadıklarına göre, kültürel olarak evrimleşmiş, türkleşmişlerdir.
bu nedenle teknik terimlere, günlük kelimelere mümkün olduğunca türkçe karşılık üretmek, bunların kullanımının yaygınlaşmasını sağlamak önemli bir meseledir.
daha önce ülkemizin kurucusu tarafından, ardından türk dil kurumu tarafından uygulanmış, batı dillerinde de uygulanan, dilin yaşamını sürdürmesi için kesinlikle gerekli olan çabadır.
bu konudaki çabaları grev kırıcı mantığıyla sekteye uğratmak isteyen kimseler, her daim bir yalan olan "çok oturgaçlı götürgeç" zırvasını öne sürmüşlerdir. aslında türk dil kurumu hiçbir zaman böyle bir öneride bulunmamıştır. ama bu örneği üretmek, bunu dil konusundaki çabalarla dalga geçme unsuru olarak kullanmak yabancı gizli servislerin veya ülke üzerinde kültürü yıkacak faaliyetlerde bulunan odakların değil, tarihte her zaman karşılaştığımız dahili bedhahların eseri olmuştur.
elbette ki toplumumuzda her daim böyle kimseler olmuştur yine de olacaktır. özellikle gençlerin arasında yabancı dile özenmek, kelimelerinin arasına yabancı sözcükler serpiştirerek kendi diliyle "cool" görünmeye çalışmak ilgi uyandırmaktadır. ama ulu önderimiz dil meselesinin farkına fazlasıyla varmış, yüzyıllarca arap ve fars etkisinde, ardından ingiliz ve fransız etkisinde kalmış türkçenin kurtarılması için geniş çaplı çalışmalar yürütmüştür. işte onun uykusuz geceleri sonucunda imge, imgelem gibi felsefe terimleri, üçgen, açıortay gibi geometri terimleri türetilmiştir. bunlar da "çok oturgaçlı götürgeç" gibi yalan üzerine kurulu olmayan, aksine, toplumda kullanılmakta olan kök ve yapım eklerinin birleşimi ile oluşmuş sözcükler olduğu için kabul görmüş ve dilimize yerleşmiştir.
bir sözcüğün kullanılmasında sözcüğe konu olan kavram-ürün-varlığın kim tarafından icat edildiği de önemli değildir. önemli olan, o sözcüğü duyduğunuzda kafanızda bir ibarenin beliriyor olmasıdır. örneğin, heat exchanger kelimesi dilimize eşanjör olarak geçmiştir. teknik olarak eşanjörün nerede kullanıldığını ve ne işe yaradığını bilmeyen kimseler için bir şey ifade etmez bu sözcük. ama bir ingiliz, "ısı değişimi" olarak az da olsa ürünün ne işe yaradığını anlar. ayrıca barut çin'de icat edilmesine rağmen birçok dilde karşılığı vardır.
teslim olmak insanın doğasında vardır, evet. araplarla, farslarla, yunanlarla vs. yüzyıllar süren etkileşim, ingiliz ve fransızlarla da birkaç yüzyıl süren ticari-siyasi-askeri iletişimler ve o ülkelere duyulan hayranlık sonucunda oluşmuş bir dil saldırısı mevcuttur. dilimize bu dillerden çok sayıda sözcük geçmiştir, evet. televizyon dendiğinde insanların aklında bir fikir oluşuyor artık, kalem dendiğinde, teşekkür dendiğinde de. bunlar türkçeleşmiştir, kabuldür, dile yerleşmiştir. ama, bu kelimeler dilimize yerleşti diye, bundan sonra da devam etsin, bu konuda çaba sarfetmek boş bir çabadır demek, teslimiyettir. bir kere tecavüze uğramış bir kişi, "nasıl olsa bir kere oldu, bundan sonra kendimi bundan korumaya çalışmam yersizdir" diyerek mi hareket etmektedir?
yanısıra, kimse kimseyi herhangi bir çaba için zorlamamaktadır. ama ülkemizdeki muhalefet kültürü, yapılan her işe laf etmek, onu karalamak üzere kurulu olduğundan, ilerlemenin, herhangi bir gelişim göstermenin önüne geçmektedir.
dilin gelişimini yabancı dillerden sözcük satınalmak üzerine kurmak da, üretmek yerine kredi ile kalkınmaya çalışma kültürünün bir sonraki nesil üzerindeki etkisi sanırım. yabancı dillerdeki sözcükleri dile aktarıp, dilin büyüdüğünü söylemek, "el bilmemnesiyle gerdeğe girmek" gibidir, taşıma suyla değirmenin dönmeyeceği barizdir. dilin gelişimi, o dilin kelime türetme kapasitesi ile ilintilidir, ki türkçe, çok sayıda yaşayan kök sözcük barındırması, çok sayıda yapım ekine sahip olması itibariyle kelime türetmeye gayet uygun bir dildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder